27 Ağustos 2012 Pazartesi

Sinema: Cosmopolis


Arkadaşım telefonda heyecanla “Cosmopolis gösterime girmiş? Adamın bütün filmlerini izledik bunu da izleyelim!” dedi; dehşet içinde “Robert Pattinson’ın bütün filmlerini izledin mi?!” deyivermişim. David Cronenberg’den bahsediyormuş. Heh.

İki dehşet farklı sinema ekolünü temsil eden iki farklı isim.

David Cronenberg, Eastern Promises (Şark Vaatleri), A History of Violence (Şiddetin Tarihçesi), Videodrome gibi filmlerin çok konuşulan yönetmeni, kült film kralı, gerçek bir “vizyoner”… Robert Pattinson ise… Robert Pattinson işte. Ucuz ama çok kazandıran filmlerin “arzu nesnesi”?

Filmin afişine filmin adıyla aynı boyutlarda PATTINSON!! CRONENBERG!! yazan pazarlama ekibi, belli ki hem azgın ergen kızları, hem de bohem sinefil entelleri aynı sinema salonuna toplarız diye düşünmüş! Anaam bu iki grup bir araya gelmez ki. Gelmemeli. Liseli Merve ve arkadaşlarının Hüseyin Arda heykel sergisinin açılış kokteyline katılıp ikram edilen şaraplara dadanması, veya eleştirmen Oray ve Taylan’ın sınıfta ağlayan kızın yanında bekleşip “ya tamam üzülme değmez o!!” demesi gibi bir şey. Saçma.

Neyse, efendim güya ben de “pis bohem sinefil entel” kategorisindeyim ya kendimce, aman bu filmi kaçırmayayım. Aman kaçırma. İyi halt et.

Cosmopolis, anlaşılmaz karakterlerin anlaşılmaz cümleler söyleyip anlaşılmaz davranışlarda bulunduğu, kendini fazla beğenen bir sanat mastürbasyonu.

Filmlerin göründükleri şey hakkında olmamasına bayılırım, “ukala kelimeler” dağarcığımın en favori parçası alt metindir; söyleyeceği sözü olan filme sıkıcı dediğim görülmemiştir ama o sözün iyi anlatılmasını beklerim.

Cronenberg, kapitalizm ve içinde yaşadığımız toplum hakkında söylemek istediği sözü herhalde belirlemiş, ama anlatamamış diye umuyoruz. Yönetmenin bir önceki filmi A Dangerous Method (Tehlikeli İlişki), yüzeydeki sağlam hikâyesinin altına aynı ölçüde sağlam bir psikoloji incelemesi oturtmuştu ve severek izlemiş, uzun uzun da yazmıştım. Burada ise ne yüzeydeki hikâyeyi anladım, ne de – eğer varsa! – altındakini.

Ne kadar uğraşsam da, “sanat sineması” seven gerçek bir entel olamayacağım galiba!

Nitekim filmi izlediğim sinema salonu da, ki bir Çarşamba öğleden sonrası için beklediğimizden daha kalabalıktı, filmin yarısını zor getirdi, ikinci yarıda da çil yavrusu gibi dağıldı. Bizden başka filmin sonuna dek dayanan tek grup, arkamızda oturan ve cinsellik içeren bütün sahnelerde “ayyyy, hihihihii” gibi sesler çıkaran iki genç kızdı. Çıkışta “ayy ne iğrenç filmdi!” diye söylendiklerini işittim, yanlarına gittim ve “ya tamam üzülme değmez o!!” dedim. Doğruydu! Rahatladım.

10 üzerinden 2