28 Mart 2013 Perşembe

Sinema: Stoker


Bazı filmleri konusu veya oyuncuları için değil, sadece kamera arkasındaki yönetmeni, yazarı için merak ederiz ya. Hem iyi hem kötü bir şeydir bu. İyidir çünkü söz konusu yönetmenin / yazarın kendine has ve sevilen bir üslup tutturduğunu, seyirciyi memnun ettiğini gösterir. Fakat seyirci o sanatçıdan hep aynı üslubu, aynı seviyeyi beklemeye başlar, yeni işlerini sürekli eski klasik filmleriyle karşılaştırır hale gelirse, işte o zaman olumsuz bir durum oluşur.

Tam şu noktada “Bu parçada söz konusu yönetmenle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?” deyiversem, ÖSYM “aaa güzel soruymuş kullanalım bunu” diye düşünür mü acaba?! Böyle Nurullah Ataç tadında “üslup şöyledir dil böyledir” muhabbetli bir giriş paragrafı yazınca aklım hemen ÖSS/YGS yıllarıma gitti tövbe estağfurullah!

Ama ne diyeyim? Stoker’ı yalnızca Oldboy’un yönetmeni Park Chan-wook ilk Hollywood filmini çekmiş” diye özetlenebilecek bir motivasyonla izledim. Ha, bir de filmin senaristinin Prison Break’in başrolünde oynayan Wentworth Miller olduğunu öğrenmem (şaka değil) “n’oluyoruz lan” dedirtmişti.

Neyse ki filmi izledikten sonra her şey bir mantık çerçevesine oturdu. Wentworth Miller’ın senaryosu tam olarak Oldboy hayranlarını hedefliyor denebilir: Çok sevdiği babasının ölümüyle sarsılan genç India, birdenbire hayatlarına giren karizmatik amcası Charlie ve sorunlu annesi Evelyn arasındaki ilişkiye anlam veremez. Alın size bolca gizemli ve hafifçe sapkın bir “aile draması”! Park Chan-wook ilk İngilizce filmi için niye bu senaryoyu seçti anlamak güç değil.

Açık konuşalım. Oldboy’daki ürpertici kararlılık ve tokat gibi çarpan olay örgüsü burada yok. (Miller’ın senaryosu birçok keskin sürprizle dolu ama hiçbiri Oldboy gibi “çarpmıyor”.)  O filmin seyirciyi 120 dakika boyunca koltuğun ucunda tutan meraklı temposu da burada mevcut değil.

Fakat gene de ilk paragrafta bahsettiğim olumsuzluğu buraya taşımak istemiyorum. Evet, bu film Oldboy değil. Ama son derece atmosferik, ucuz korkutmalara bulaşmadan germeyi başaran, inanılmaz güzel görsellerle dolu, titizlik ve tutkuyla çekilmiş bir film. Gerçekten, Chan-wook’un kamerası karakterlerine ve mekâna öyle bir aşkla, öyle nihai bir kesinlikle bakıyor ki… Nicole Kidman muhtemelen Moulin Rouge!’dan beri böyle güzel görünmemişti.

Sadece Nicole Kidman değil; gizemli amca Matthew Goode, kısa ama akılda kalıcı bir role sahip Jacki Weaver ve hatta şimdiye kadar izlediğim bütün filmlerinde son derece sinir bozucu olduğunu düşündüğüm Mia Wasikowska da filmin ikna ediciliğine katkıda bulunan isimler arasında.

Stoker bu yılın en konuşulacak, en çok spoiler muhabbeti çevrilecek, “doğuştan kült” filmi olabilecek mi bilemiyorum. Ama yılın en sanatlı filmlerinden biri olduğunu düşünüyorum.

10 üzerinden 7,5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder