5 Şubat 2013 Salı

Oscar takipçileri internet olmasa ne yapardı?


Bu yılın En İyi Belgesel adaylarından Searching for Sugar Man’i izledim. Filmin kahramanı Amerikan folk şarkıcısı Sixto Rodriguez. Rodriguez 70’li yıllarda 2 albüm yapıyor. Müzik adamlarının, eleştirmenlerin bayıldığı, yere göğe sığdıramadığı bu albümler Amerika’da 100 tane bile satmıyor… ve Rodriguez’in müzik hayatı başlamadan bitiyor. Fakat kaderin gizemli bir oyunuyla bu albümler bir şekilde Güney Afrika’ya gidiyor ve evet, burada büyük başarı kazanıp kapış kapış satılıyor. Rodriguez anti-apartheid yıllarının en büyük sembolüne dönüşüyor ve adı Elvis’le beraber anılır hale geliyor.

Masalın yürek burkan sürprizi şurada: İnşaatlarda çalışıp para kazanan Meksika göçmeni Rodriguez’in bu büyük şöhretten asla haberi olmuyor. Güney Afrikalılar da Rodriguez’i öldü biliyorlar…

Dünyanın gerçekten büyük, insanların uzak, iletişimin zahmetli ve bilginin erişilmez olduğu internetsiz dönemde böyle hikâyeler mümkündü.

İnsanlar sevdiği şarkıları teybe kaydedebilmek için saatlerce radyo dinlerdi. Şarkıcılar ve oyuncular hakkında bilinen tüm bilgiler Hayat ve Hey dergilerinin anlattığıyla sınırlıydı. Amerikan filmleri – kopyaları zor bulunduğu için – Türk sinemalarına orijinal gösterim tarihlerinden yıllar sonra ulaşırdı. Bütün bunlar şimdi kulağa ne kadar fantastik geliyor?

30-40 yıl öncesinin sinemasever gençleri, şimdi bizim en bulunmayan filmleri bile tek klikte izleyebildiğimizi görseler ne düşünürlerdi?

40 yıl öncesinin gençlerini geçtim. Geldiğimiz nokta zaman zaman beni bile şaşırtıyor.
Yurtdışında yüksek lisans yapıyorum. İnternet bağlantım okul tarafından filtreleniyor, yani film izlenen/indirilen sitelere erişimim zor. 3-4 ay boyunca izlemek istediğim bütün filmleri sinemada izledim. Birçok filmin burada daha erken ve daha yaygın gösterildiğini düşünerek kendimi mutlu etmeye çalıştım.

Derken geçen ay kısa bir süre için Türkiye’ye döndüm ve 4 aydır erişemediğim film sitelerine baktım. Oha! Oha! Nasıl bir ortam bu? Daha gösterime girmesine 1 ay olan Oscar filmleri, kimsenin izlemediği festival filmleri, en merak ettiğim belgeseller! Hepsi ortalıkta dolaşıyor! Her ağacın altında bir çift, kahkahalar, haykırışlar, hellolar mellolar!

Komşular yetişin adam vuruyolaaar! çiğliğindeki Rahşan Gülşan tonlamam sizi yanıltmasın! Dijital devrim durdurulamayacak. Her türlü içeriğin istenilen her yerden özgürce ve yasal olarak bedava erişileceği bir geleceğe doğru ilerliyoruz.

Ama içimdeki iflah olmaz romantik ve 5 yıldır aldığım biznıs eğitiminin öldüremediği saf idealist, filmleri 40 santimlik dizüstü bilgisayarda DVDSCR kopyalarından izlemenin, sinema perdesinde, en yüksek görüntü kalitesinde ve salondaki diğer insanların tepkilerini hissederek izlemekle aynı keyfi vermediğini söylüyor.

Mevzunun her iki tarafı için söylenebilecek o kadar fazla argüman var ki, tekrar fikrimi değiştirmeden önce bu yazıyı burada noktalıyorum, ancak bunu giriş farz edin; kesinlikle devam edeceğiz.

Siz ne düşüyorsunuz? Söylesenize lütfen!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder