22 Temmuz 2012 Pazar

Sinema: Savages


Oliver Stone’un en yeni “ben hala önemli bir yönetmenim tamammı :((” hezeyanı Savages, çok karakterli bir suç draması. Kalabalık bir kadro, devlet ve suç örgütleri arasındaki karanlık ilişkiler, rüşvetçi polis, soğukkanlı ve psikopat kötü adam, hepsinin arasında kalmış “masum” kahramanlar… Bir suç filminden beklediğiniz her şey, sanki bir kontrol listesinden işaretlenmişçesine, bu filmde mevcut. Lakin ben şimdi gidip bir tencerenin içine un, yağ ve şeker doldursam, bunlar kendi kendine helva olur mu efendim? Olmaz valla. Ölçüsünü bilmek lazım, uzun uzun karıştırmak lazım falan. Sonra sıcak sıcak yiyeceksin. Ohhh. Ne anlatıyordum ben? Oha. Resmen oruç kafama vurdu. Pardon.

Ben, Chon ve Ophelia, genç ve seksi üç uyuşturucu üreticisidir. (Çünkü filmlerdeki uyuşturucu bağımlıları daima genç, seksi, “özgür ruh” ve karizmatiktir.) Meksikalı bir uyuşturucu çetesi tabii ki bunların işine talip olur ve olaylar gelişir.

Senaryoya hakkını teslim etmek gerekirse, bu son derece düz hikayenin arka planını dolduran birtakım ilginç öğeler de var. Blake Lively’nin canlandırdığı Ophelia’nın (“hayatımın iki büyük aşkı” dediği) Ben ve Chon ile yaşadığı tuhaf üçlü ilişki, kendinden ve hayatından nefret eden, fakat kendi seçtiği hayata katlanmaktan başka çaresi olmayan uyuşturucu baronu Elena’nın (Salma Hayek) içinde bulunduğu çelişkiler, filmin dokusunu oluşturan California ve okyanus manzaraları derken, filme duyduğunuz ilgi neredeyse hiç azalmıyor.

Fakat bütün bunlar, senaryodaki kötü diyalogların, klişe karakter kalıplarının (“uyuşturucu yüzünden bok yoluna giden gençler”, “öcü Meksikalılar”) ve son derece zorlama olduğu hissedilen ucuz finalinin ağzınızda bıraktığı buruk tadı unutturmaya yetmiyor.

Gene de, bütün tahmin edilebilirliğine rağmen, (özellikle ilk yarısı için) tempolu ve ilgi çekici denebilir. Sinema salonunu terk ederken, üzerinize sinen cannabis kokusunu bir kova okyanus suyuyla temizlemeye çalışmışsınız gibi hissediyorsunuz: Yanlış olduğunu biliyorsunuz ama gene de keyif almışsınız!

10 üzerinden 5,5

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Sinema: The Amazing Spider-Man


Her yıl vizyona giren onlarca büyük bütçeli Hollywood filmi var… Hepsi de birtakım belli başlı satış cümlelerini kullanarak sizi sinema salonuna çekmeye çalışıyor. (En deli mega hiper süper kahramanlar! En seksi vampirler! En çılgın 3-D!). Filmlerin toplam bütçelerinin neredeyse yarısının sadece pazarlamaya ayrıldığı çok acayip bir dönemdeyiz. Elinizde çok süper bir poster veya fragman fikri varsa, bir stüdyonun filminize para yatırması için başka hiçbir şeyin önemi kalmadı denebilir (senaryo ve oyuncular dahil!).

İşte bu çok acayip rekabet ortamında, yapımcı şirket Sony’nin, Örümcek Adam gibi çok yaygın bilinen ve sevilen bir karakteri, sırf “yönetmen Sam Raimi’nin canı istemedi” diye çöpe atacağını beklemek, cidden saflık olurdu. Örümcek Adam neredeyse şeytan tüyüne sahip, çok yatırım yapılan, uluslararası tanınırlığı çok yüksek bir seri. Elbette devamı çekilecekti. O yüzden “yyeaa niye yeniden çektiler yyeeaa, ne’alaka yeaa” itirazlarını duymazdan geliyorum.

Ama “bu işin doğru yolu bu muydu?” diye sormaktan kendimi alamıyorum. The Amazing Spider-Man, en büyük hatasını Örümcek Adam’ın doğuş hikâyesini yeniden anlatmaya karar verdiği anda yapıyor. Baba figürünün trajik ölümü, ardından gelen intikam isteği, ardından gelen doğru yolu buluş, bilumum gençlik hezeyanları, “seni-seviyorum-ama-bunu-sana-yapamam” tripleri, güç, sorumluluk, BLEH.

Zaten genel olarak bütün süper kahraman filmlerinde son derece harcıâlem varyasyonlarla kullanılan bu temaları, Örümcek Adam serisinin ilk 2 filminde görmüş, tanımış, sevmiş, ailesinden istemiş, evlenmiş ve boy boy çocuklarımızı dizmiştik!

Sempatik bulduğum genç oyuncular ve son derece şık görsel yapı, aynı hikâyeyi ikinci kez dinlemenin getirdiği aldatılmışlık hissini alt eder diye düşünüyorsanız ve Örümcek Adam karakterine hâlihazırda sempati besliyorsanız, The Amazing Spider-Man iyi bir yaz günü eğlencesi olabilir.

10 üzerinden 5


EK: Örümcek Adam’ın daha eğlenceli ve orijinal maceralarını izlemek isteyenlere ise, şu anda ilk sezonu yayınlanmakta olan Ultimate Spider-Man çizgi dizisini öneririm. The Avengers karakterleri ile aynı evrende geçen dizi, hem bu sayede elde ettiği zengin mitoloji, hem de esprili ve kendini ciddiye almayan tarzıyla son derece eğlenceli bir seyirlik sunuyor bizlere. Evet ben çizgi film izleyen ve bununla gurur duyan biriyim. Oh.