15 Şubat 2011 Salı

Sinema: Tron: Legacy


2008 Oscar Ödül Töreni’nde Tina Fey ve Steve Martin En İyi Senaryo ödüllerini vermek için sahneye geldiklerinde şöyle demişlerdi: “Senaryonun önemi çok büyüktür, çünkü her büyük film güzel bir senaryo fikri ile başlar… Ya da güzel bir poster fikri ile!”

“Posteri etkileyiciyse gelen olur nasılsa, çekelim biz bu filmi aga!” diyen Hollywood yapımcısı olur mu demeyin! Gerçi tabii iş “poster” ile bitmiyor… Büyük stüdyolar çekecekleri filmleri senaryosuna, yönetmenine göre değil, yaptırdıkları pazar araştırmalarının sonuçlarına göre karar veriyorlar. Biz bu filmi hangi hedef kitleye pazarlarız? Hedeflediğimiz kitleye hangi kanallar aracılığı ile ulaşabiliriz? Devam filmi ve yan ürün potansiyeli var mı?

Tron: Legacy filmini çekmeye karar veren stüdyo bu kararı nasıl vermiş olabilir sizce; güzel bir senaryo bulduğu için mi, yoksa kârlı bir yatırım fırsatı bulduğu için mi? “Bu kaynak materyal ile kendi içinde tutarlı ve tatmin edici bir iş çıkarabiliriz” mi demişlerdir, yoksa “1982 yapımı ilk film Tron’u izleyen nostalji severler de gelir, 3 boyutlu sinemaya ilgi duyan genç seyirciler de gelir, oyuncağını çıkarırız, bilgisayar oyununu yaparız, üstüne devam filmini de çekeriz, ohhhh missss, gelsin multibilyon dolarlık franchise!!!” mı demişlerdir?

Bütün işaretlerin ikinci seçeneği göstermesine rağmen, olanca iyi niyetimle 2010 yapımı Tron: Legacy’yi seyretmeyi kabul ettim; belki özenmişlerdir, amaçları sadece kasaya girecek milyon dolarlar değildir, dedim… Sonuç? Gelen gişe bilgilerine göre Tron: Legacy yapımcı stüdyosu Walt Disney’yi üzmedi ama öyle çok acayip “kârlı bir yatırım” da olmadı; fakat bu, senaryosunun güzel olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü ÇOK KÖTÜ!

Off, hatırladıkça içimi sıkıntı basıyor yeminle! “İlk filmdeki sanal dünya Tron’un yaratıcısı Jeff Bridges bir gün ortadan kaybolur ve yıllar sonra oğlu onu ararken kendini Tron’da bulur” şeklinde özetlenebilecek senaryo, öyle kötü diyaloglar, öyle yersiz aksiyon sahneleri, öylesine anlamsız çelişkilerle dolu ki, bir noktadan sonra gülünç duruma düşüyor.

Düzeltiyorum. Film başından itibaren gülünç.

80’lerde yapıldığı belirtilen makinenin hala sapasağlam durması bir yana, bildiğin günümüz teknolojisiyle çalışıyor olması, tek bir lazerin insanları sanal dünyaya ışınlayabilmesi, bu çılgın deneyimi yaşayan karakterin kafayı yemeyi bırak, takriben 2 dakika sonra “Haaa, taam yau, kaptım olayı” havasına girmesi ve buna benzer daha birçok zorlama olay filmin ilk yarım saatinde gerçekleşiyor ve bizden sesimizi çıkarmadan ayak uydurmamız bekleniyor. (Karikatürize bir “bilgisayar ineği” rolünde 2 dakikalığına amaçsızca görünüp kaybolan Cillian Murphy’yi saymadım bile, kesin devam filminin ana kötüsü olur falan)

Peki ya bu ilk filmin “ana kötüsü” kim? Başroldeki Jeff Bridges’in gençliği. Yani genç Jeff Bridges. Tamamen bilgisayar yapımı bir Jeff Bridges. Off offf, çok ama çok fena yapılmış bir Jeff Bridges… Tam da hepimizin “CGI teknolojisi de ne kadar çok ilerledi, artık gerçek oyuncular yerine animasyon karakterler filmleri tamamen sırtlayabiliyor” dediğimiz bir dönemde, bu falsolarla dolu filmin belki de en büyük falsosu, son derece başarısız (ve ürkünç!) bir animasyon karakterin “ana kötü” olarak seyirciye yutturulma çabası… Genç/animasyon Jeff Bridges ağzını her açtığında “Ben gerçek değilim! Ben gerçek değilim!” diye bağırıyor ve –varsa– bütün konsantrasyonunuzu dağıtıyor.

Zaten oyunculuk namına özel bir şey yok, Jeff Bridges belli ki son 2 senedir Oscar adaylığı üstüne Oscar adaylığı aldığı küçük ama harika filmlerden sıkılmış, yüklü bir maaş çekinin peşinde bu parlak neon sirkin maymunu etmiş kendini; filmin seksi kızı Olivia Wilde’ın kendisinin bile hangi amaçla o kadroda olduğunu anladığını sanmıyorum, ama peki ya Michael Sheen? Ah Michael Sheen, vah Michael Sheen! İstediğin zaman çok komik, istediğin zaman çok ciddi olabiliyorsun, çok yönlü ve yükselen bir yıldız olma yolunda ilerliyorsun, ama neden para uğruna bu Twilight senin, bu Tron benim setten sete koşuyorsun a Michael Sheen?! Canlandırdığın “flamboyant”, eksantrik David Bowie/Johnny Depp çakması karakterde yaptığın maymunlukları izlerken yemin ediyorum ben utandım!

Bak dikkat ettiysen iyice sinirliyim şu noktada!

“Filmdeki mantıksızlıklar” ara başlığını kapatmıştım, oyunculukları da yerden yere vurduktan sonra son görüşümü yazıp eleştiriyi tamamlayacaktım ama yok, dayanamıyorum! Kendi iddialarına göre “en kıymetli varlıkları” olan disklerini, niye frizbi gibi oraya buraya rahatça atıp duruyorlar?! Dur bitmedi! Gerçek Jeff Bridges’in kötü adamlardan “saklandığı” yer, gizli olmayı geçtim, ışıl ışıl parlıyor yahu... Olivia Wilde bir ara “bizi buraya takip edemezler” falan diyor ama sonradan maşallah gelmeyen kalmıyor “gizli” eve…

“Niye bu kadar kafayı bozdun ki, bu film alt tarafı bir gişe filmi, senaryoyu bu kadar eşelemeye gerek yok, önemli olan şey efektler ve görsel yapı…” diyebilirsiniz. Haklısınız. Ben makul bir adamım. Hangi filmi nasıl değerlendireceğimi bilirim. Nitekim bu filmin de görsel tasarımı başarılı, gerçi “Bakın, diğer herkes mavi renkli parlıyor, animasyon Jeff Bridges ise kırmızı renkli parlıyor, demek ki kötü adam o olmalı!” diyen sanat yönetimine bir parça kılım ama görsel tutarlılığı genel olarak beğendim. Ama her şey görsel efektle yürümüyor işte, vasat senaryo yetmiyormuş gibi filmin sonlarına doğru aksiyon ve merak dozu da düşüyor. Yani film, kendisini sadece bir “gişe filmi” olarak değerlendirsek bile sınıfta kalıyor. Son 15 dakikasında ara ara gözüm kapandı hatta! Gerçi gözümdeki ağır mı ağır 3D gözlüklerinin beni kendimden geçirmiş olabileceğini düşünüyorum, günün geri kalanında burnum sızım sızım sızladı zira!

Daha ne diyeyim? Tron: Legacy, prematüre doğmuş bir bebek gibi; senaryo ve karakterler üzerinde biraz daha çalışılsa yeni bir The Matrix, veya olayın eğlence ve aksiyon dozu daha iyi ayarlansa yeni bir Pirates of the Caribbean olabilirmiş… Fakat şu haliyle Prince of Persia bile olamamış.

10 üzerinden 2,5


Blogda sinema eleştirisi yazmaya başladığımdan beri sadece ciddi Oscar filmleri üzerine yazdım ama meğerse bu tür filmleri yazmak daha eğlenceliymiş…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder