17 Aralık 2010 Cuma

Sinema: The Kids Are All Right


“Bu alışılmadık aileye!” Filmin belki de en kritik sahnesinde Mark Ruffalo’nun canlandırdığı Paul karakteri kadehini işte böyle kaldırıyor. The Kids Are All Right için en güzel tanım da bu aslında: Sıradışı bir “aile” güzellemesi.

Filmin akıllara zarar konusu şöyle: Nic ve Jules (Annette Bening ve Julianne Moore) beraber yaşayan lezbiyen bir çifttir. Aynı sperm donöründen aldıkları sperm ile ikisi de hamile kalır ve (aslında üvey kardeş) iki çocuk dünyaya getirirler. Yıllar sonra büyük çocukları Joni (Alice In Wonderland’den sonraki ilk rolüyle Mia Wasikowska) 18 yaşını doldurduğunda biyolojik babasını tanımak ister. Biyolojik baba Paul’ün hayatlarına girmesiyle ailenin bütün dengeleri değişir…

Gördüğünüz gibi filmin konusu izleyiciyi son derece yabancılaştırıcı. İlk sahnelerde bu “iki anneli” aileyi seyretmek izleyiciyi filmden bir parça uzaklaştırıyor. Fakat bu ilginç ailenin diyaloglarına ve birbirleri ile etkileşimlerine tanık oldukça, aslında onların da herhangi bir orta sınıf Amerikan ailesi olduğuna inanıyorsunuz… Bir süre sonra cinsiyetleri görmemeye başlıyorsunuz. Filmin en büyük yeteneği de işte bu: Bu olağanüstü aileyi, bütün sorunlarıyla, mutlu anlarıyla, çatışmalarıyla olağan bir aileye dönüştürmesi.

The Kids Are All Right bir büyüme hikayesi. Nic ve Jules’un “demokratik-fakat-disiplinli” çocuk yetiştirme tarzına hiç uymayan Paul, “çocuklarıyla” iletişim kurabilmek adına herkesle kaynaştıkça, tüm aile tam bir sınavdan geçiyor. Bütün bireyler kendilerini sorguladıkları bir yolculuğa çıkıyorlar… ve sonunda da “büyüyorlar”. Filmin sonunda, filmin adındaki “kids” öznesinin aslında çocuklar değil, ebeveynlerin ta kendisi olduğunu anlıyoruz.

Yetenekli ve zeki senaryosu, hiçbir şeyi aceleye getirmeyen fakat hiç sıkmayan kurgusu bir yana, The Kids Are All Right en çok oyunculuklarıyla yükseliyor. Annette Bening, en çaresiz anlarda bile kurallardan ve “doğru olanı yapmak”tan vazgeçmeyen problemli anne rolünde, kontrollü oyunculuğuyla resmen döktürüyor. Onun ilgiye ve takdire muhtaç, “müzmin kaybeden” karısı Jules rolündeki Julianne Moore’un performansı hayranlık uyandırıcı, ama şanssızlığı, rol arkadaşı Bening’in kendisini gölgeliyor olması. Geçen sene A Single Man’de çıkardığı harika performansla Oscar adaylığı alamayan Moore, maalesef bu sene de Annette Bening’in gölgesinde kalıp görmezden gelinecek gibi duruyor. (Bu arada cidden, geçen sene En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu kategorisindeki beşinci adaylık Crazy Heart’taki basit rolüyle Maggie Gyllenhaal’un değil, kesinlikle Julianne Moore’un olmalıydı.)

Tim Burton’ın hayal kırıklığı yaratan masal uyarlaması Alice In Wonderland’de benim sinirime dokunan, gıcık bir Alice karakteri çizen Mia Wasikowska, aradığı şeyi tavşan deliğinden ziyade bu küçük California banliyösünde bulmuş gibi. Çok rahat ve çok iyi oynuyor. Çıkışı pek parlak olmasa da geleceği sağlam görünüyor diyebiliriz.

Sonuç olarak The Kids Are All Right, “aile filmi” olmayan bir “aile” filmi… Zekice yazılmış, yer yer komik, uzak görünen ama aslında yakın, son yarım saate kadar çaktırmasa da aslında “sıcak” bir film. Bu seneki Oscar Ödülleri’nde birden fazla adaylık ile karşımıza çıkar diye düşünüyorum.

10 üzerinden 7.5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder